11 Temmuz 2014 Cuma

Ne Kadar Hızlısınız?



"Sarı Lira Gibi Ömrümüz

Yaşamak değil bizi bu telaş öldürecek,

Bırakın Paris'te ılık rüzgârlarla

Taratmayı saçlarımızı,

Sevgilimizle doyasıya sohbet bile edemedik biz,

Gözümüz saatte söyleştik hep,

Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.

Hep yetişilecek bir yerler vardı,

Aranacak adamlar, yapılacak işler,

Bir sonraki günün telaşı,

Bir öncekinin terine bulaştı,

Başkalarının hayatı bizimkini aştı,

Kör karanlıkta çalar saat sesi,

Kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu,

Veya yavuklu öpücüğü ile uyanma düşlerini,

Hababam erteledik,



20’li yaşlardan 30'lara kurduk saatin alarmını.

30’lardan 40‘lara, sonra 50’lere

Öyle yanlış kurgulanmış ki hayat,

Kuşlukta uyuma imkanı sunduğunda size,

Artık uyku girmez oluyor gözlerinize,

Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek

İmkânına kavuştuğunuzda,

Söyleşecek sevişecek kimse kalmıyor yanınızda

Özenle yarına sakladığınız

Bir sarı lira gibi ömrünüz,

Vakti gelip te sandıktan çıkarttığınızda,

Birde bakıyorsunuz ki

Tedavülden kalkmış…"

Can Dündar





Yaşlandığımda bunları söylememeyi diliyorum….

Hayat felsefesi bu olmalı bence insanın. Yaşamın sırrı kesinlikle bu, arayışlar boş…

Sıcak bir yuva, ailene vakit ayırabilmek, onlar yanındayken kıymetini bilmek, bir sofrada buluşup herhangi bir şeyi birlikte sohbet ederek yemek.

‘Ne zaman emekli olacağım’ hesaplarıyla bugünü ıskalayıp, hevesleri hep yarına ertelemeden, ‘şimdi’ yi yaşamak.

Hani denir ya “mutluluk ulaşılacak bir hedef değil yaşamdaki tüm sürecinizdir” diye. Bunu pusula edinmeli.

Her şeyin başlangıcı mutlu olmaya niyet etmek. Amaç mutlu olmak olduğunda insan bunun ne anlama geldiğini daha iyi anlıyor.

Her günün bize sunulan bir armağan olduğunu bilmek, sahip olduklarına şükretmek duygusu insanın içini doldurabiliyor.

İşte bu kadar basit! Bazen işler ters gidebilir ama sonuna gelindiğinde, bunu niye yaşadığını anlayacak sürprizler karşılıyor insanı.

Öyle insanlar var ki 30 yılı devirmiş çalışarak ama o koşuşturma ve hırsla nice mutlulukları kaçırmış.

Üzülüyorum aslında böyle insanlara şahit oldukça… Dışarıda deli gibi akan bir hızla her şey bizi ayrı bir taraftan çekiştiriyor.

Para, hırs, kariyer, yapılacak işler vs. Kendimizi unutmuyor muyuz? Durup  bir dinlesek aslında kendimizi, neler söyleyecek içimiz bize kim bilir… Bu hikaye bunu çok güzel anlatıyor..

Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberin eşliğinde Meksika’daki İnka tapınaklarına çıkmak üzere yola çıkarlar. Tapınaklara giden yol, dağın tepesine kadar varan uzunca bir yoldur. Hızla çıkarak çok geçmeden yolun yarısını arkalarında bırakırlar. Bu hızla ilerlerken yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturur ve böylece beklemeye başlarlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremezler.
Saatler geçer, yerliler yine kendi aralarında konuşup yola koyulurlar ve tepeye varıp  İnka tapınaklarına ulaşırlar.
İçlerinden bir arkeolog, yaşlı rehbere sorar, “ Niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? Bir anlam veremedim. ” Yaşlı rehberin verdiği cevap ise;
“Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder